Anksiyete Nedir?

Anksiyete, belirsizlik ve tehdit karşısında kişinin gösterdiği duygusal, davranışsal ve fizyolojik tepkilerin bütünüdür (Lazarus, 1993a; Endler & Parker, 1990). Bu, tehlike algısına karşı doğal bir reaksiyondur ve canlıları koruma amacı taşır (Leighton & Dogra, 2009). Tehdit edici durumlarda, bireyin kontrol hissini engelleyen belirsizlik anksiyeteye yol açabilir (Özmete & Pak, 2020).

Freud, 1920’lerde nevrozlarla ilgili olarak kaygının önemini vurgulamış, ancak psikologlar ve psikiyatristler 1950’lerde ‘normal’ kaygı kavramını kabul etmişlerdir (Endler & Parker, 1990). Normal kaygı, gerçek bir tehlike durumunda bireyi korurken, anormal kaygı bireyin gerçek bir tehlike olmaksızın sürekli tehdit altında hissetmesiyle karakterizedir (Uzbay, 2002).

Psikanalitik Yaklaşımda Anksiyete

Psikanalitik kuramda, anksiyete sadece travmatik bir olay sonucunda değil, aynı zamanda öfke, saldırganlık veya cinsel arzular gibi istenmeyen duyguların varlığında da deneyimlenir (Carveth, 2021). Freud, 1926’da anksiyeteyi travmatik ve sinyal anksiyetesi olarak ikiye ayırmıştır. Travmatik anksiyete, bireyin çaresiz hissettiği durumlarla ilişkilidir. Sinyal anksiyetesi ise bu çaresizlik duygusunun yeniden yaşanacağına dair bir uyarıdır.

Cattell ve Scheier (1958, 1961), anksiyetenin geçici (durumluk) ve sürekli (karakter anksiyetesi) olarak ikiye ayrılması gerektiğini belirtmiştir. Durumluk anksiyete, bireyin belirli bir durumdaki tepkisini ifade ederken, sürekli anksiyete bireyin genel bir kaygı eğilimini temsil eder. Araştırmalar, sürekli kaygısı yüksek bireylerin stresli durumlarda daha yoğun durumluk kaygı yaşadığını göstermiştir (Endler & Parker, 1990).

Anksiyetenin bilişsel (endişe) ve duygusal (uyarılma) olmak üzere iki temel bileşeni vardır. Endişe, başarısızlık korkusu gibi düşünceleri içerirken, uyarılma “terli eller” veya “hızlı kalp atışı” gibi fiziksel belirtilerle ilişkilidir (Endler, 1982; Sarason, 1975). Bu bileşenler, bireylerin sağlık ve ruh halini etkileyebilir; örneğin, bilişsel kaygı depresyona katkıda bulunabilirken, duygusal kaygı fiziksel sağlığı olumsuz etkileyebilir (Sallis & Lichstein, 1983).

Sonuç olarak, anksiyete bireyin yaşam kalitesini etkileyebilen çok boyutlu bir olgudur. Kişiliği daha iyi anlayabilmek ve anksiyeteyle başa çıkabilmek için bir psikoterapiste başvurulması önerilmektedir. Modern çalışmalar, bireyin kaygı deneyimini anlamak için durum ve kişilik faktörlerinin bir arada değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu, bireylere daha etkili destek sağlamak için önemli bir temel sunar.

Diğer blog yazılarımız

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir